23 Ağustos 2011

HEStir

Dün NTV'de Yeşil Kürsü adlı programı izlerken tüylerim diken diken oldu. NTV'nin nasıl bir kanal olduğu malum, tabii. Ancak Karadenizli amcaların kendilerine has şiveleriyle, bu kadar doğal propaganda yapmalarına bünyem tepkisiz kalamadı.

Bir tanesi 'Atalarından sen ne aldın, aldığını ne yapıyorsun, torunlarına ne vereceksin?' benzeri bir cümle kurdu ve daha sonrasında, ilerde torunlarının mezarlarının başında kendilerine HES'lere izin verdikleri için söveceğini ifade etti. HES'lere karşı yapılan eylemler belki çok büyük çapta değil ama ufak ufak ve sayıca fazlalar. Ne kadar etkili? Kim dinliyor?

Tüylerim ürperdi ürpermesine ancak çok geçmeden ağlamaklı oldum. Çünkü bu insanların nefesi bu kadar tükeniyor, bir dertleri ve talepleri var. Ama muhtemelen o HES oraya yapılacak. Devlet vatandaşını yine dinlemeyecek. Ve bizler HES'lere karşı yapılan eylemleri daha sonraları sadece anlatmakla kalacağız. Direnişin boyutunu, sesini, şiddetini, kuvvetini. Tekeldeki gibi.

İçim acıyor. Bağırıyoruz, çağırıyoruz, sessizce yazıyoruz, okuyoruz, sakince anlatıyoruz, dinliyoruz. Elbet hepsi bu yolda bir adım, büyük veya küçük. Her yaptığımızın faydası elbet var.

Ama sonucu değiştiremiyoruz. HES'i oraya kuracaklar, babalar gibi de parayı cebe atacaklar, güzelim yeşilliği de ziyan edecekler. Sadece direnişlerin başlangıçlarını ve dönüm noktalarını anlatmasak da bir an önce sadede gelip "...ve HES'leri kuramadılar." diyebilsek. Ya da diyebilseydik ki "..ve Tekel işçisi hakkını, emeğinin, direnişinin karşılığını aldı."

Nerde eksiklik nerde yanlışlık var, bulamıyorum. Ama çok rahat üzülüp dert ediniyorum kendime. İçime kocaman bir yumruk oturuveriyor, kalkmıyor.

6 Ağustos 2011

Huzursuzluklar

Huzursuz yapraklar beni bulur.
En yavaş saniyelerde
Düşer omzuma.

Sırnaşık kedi bana sürünür;
En hızlı,
En büyük adımlarımda.
Siner kokusu.

Tüyleri kaçar burnuma,
Gecenin bir yarısı.
Senin hayatıma karıştığın
Sürenin yarısından da kısa..

Farzet ki omzumdaki yaprak,
Kedinin bacağıma sinmiş kokusu,
Ve gece, karşımızda.
Bir şiir misali

Sen yoksun, evet, ama sadece bir kere
Farzet ki omzumdaki askı,
Kedinin karnımdan sarkan siyah kuyruğu,
Ve karanlık bir gelecek.
Bir beddua misali

İnanabilsek hepimiz.
İnanabilsek ya, sana,
Kedilere,
Geleceğe,
Gecelere,
Şiirlere inanıp daldığımız gibi.

Dalabilsek ya yumuşak yastıklara.
Pamuk gibi ellerimizle
Yüzsek göğüslerimizde.
Derin dalgalar geçse de üzerimizden
Gözlerimiz sımsıkı kapalı
Çıkabilsek omuzlarımıza.

Şehrin ışıklarıyla kamaşsak,
Sokaklarda kanasak,
Yine de inanabilsek
Düşlerimize, şiirlerimize inanıp
Daldığımız gibi..

Aç kapıyı ve bir adım at.
Git şimdi!
İşte o an omzuna sessizce düşen
Yaprağa,
Suları bulandırarak yürürken
Bacağına sürünen
Kediye
Bak.

Bak ve an,
O huzursuz yaprağı.